Mayhoş tatlar, acılar ve ekşiler serpiştirilmişti bulutların altına, bir dilek ağacının dallarına. Biz de acıların olgunlaşmasını bekliyorduk. Gözyaşı zamansız düştükçe, toprağa ihanet eden diller çapalara tutundukça acı çürüyordu dalında. Bir kedi merdiveni tutturulmuş gövdesine dileğin ama korkuyorduk daha yükseğe çıkmaya. Yüzeyden uzaklaştıkça gerçekliği görüş açımız artacak çaputlara bağlanan dilekler açılacak, meyveler dalından kopacaktı. Hangisi mayhoştu hangisi acı bilmiyorduk. Ekşiyi sevenler şanslı! tatlı ise sofradaki sırasını beklemeli. Hepsini eteklerimize dolduracaktık.
Dilimlenmiş saat yerleştirilmişti sağ köşeye. Diyette olanlar sol köşeye oturmuş diğerlerini beklemeden ana yemeğe koyulmuştu. Tavuk mu istersiniz kırmızı et mi? Ah yoksa vejeteryan mısınız?
Sofradan bir anı fırladı. Açık unutulmuş bir tencereden içeri girmiş kaynadıkça kaynamıştı. Havada iki parçaya bölündü ve biri onun avcuna düştü. Ah dedi. Kapadı gözlerini. Diğeri ise duvardaki aynaya kadar koştu fiziği hiç sevmediğini kaykırarak ve parçalandı ayna, 7 yıl uğursuzluğun habercisi olarak.
Güneş çalıyordu sofraya, çatalla içilen çorbalarda parıldayan sırlı cam kırıkları mayhoş bir tat veriyordu. Meyve yerine tatlı alacaktım bu yüzden. Sonra da çorbamı içecektim.
Bu düzensiz sofrada tüm korkular kaybolurdu ve biz yerdik sadece ama çatalla ama kaşıkla. Sırasız, sarı bir sancıdan ibaretti gördüklerimiz.
"Dilimlenmiş saat" ;)
YanıtlaSil