'Hayatının devrelerle anlatılmasını isterdi Selim. Wilde devri, Gorki devri gibi.'
...
'Bu devirlerin sayısı, sonradan o kadar arttı ki izleyemez oldum. Bir hafta süren devreler bile oluyordu. Her devrenin tek özelliği vardı: bir önceki devrenin şiddetle reddi. Fakat Selim, bütün devreleri arasında benzerlikler bulurdu; eski devrelerini yenileriyle uzlaştırmaya çalışırdı farkında olmadan...'
Benim böyle devrelerim oldu mu acaba diye sordum kendime, şöyle bir okuduklarıma göz attım. Çok satan gerilim kitaplarıyla klasik romanları aynı dönemde okuduğumu görüp yok böyle bir şey diyordum ki uzun bir aradan sonra bilim kurgu ve polisiyeye dönüş yaptığımı fark edip 'aslında varmış' aydınlanması yaşadım. Ama belli ki bu devreler de belli belirsiz.
Uzun lafın kısası ben bu aralar fantastik, bilim kurgu ya da polisiye meraklısı oldum. Hem bu heyecanıma cevap verebilecek hem de beni edebi hazdan mahrum bırakmayacak eserler bu kastettiklerim. Önerilerinize açığım. (Şöyle ki bir Ahmet Ümit polisiye değildir, Dan Brown onun üst mertebesidir ama benim istediğim değildir. Fantastik denilince aklına sadece vampir kitapları gelen fikrini kendine saklasın gibi. ) Distopya ve ütopyalar da bu aralar ilgi duyduklarımdan.
Bir de başlı başına bir kategori olan Edgar Allan Poe. (uzun bir girişten sonra nihayet ana konuya geldik)
Küçükken öykülerini derlemeler içinde okuduğum bir yazar Edgar Allan Poe ama nedense okuduğum iki üç öyküyle yetinmişim. Bugün 'Morgue Sokağı Cinayeti'ni bitirirken nasıl da geç kaldığımı fark ettim, nasıl daha önce okumamıştım bu öyküleri? Hem de dedektiflik hikayelerini seven biriyken hem de bu öykü ilk dedektiflik öyküsü diye geçerken?
Yalnız Morgue Sokağı Cinayeti değil kitaptaki diğer öyküler de oldukça etkileyici. Korku ögelerinin gerçekçiliği ise öyküleri bambaşka bir yere koyuyor.Bir yandan 'evet böyle bir şey olabilir.' diyorsunuz çünkü anlatılan ne bir hayalet ne de doğa üstü başka bir varlık, bir yandan da 'hayır, bunlar deli saçması' demek istiyorsunuz ya da bir edebiyat harikası, seçim size kalmış. Doğa mı insan mı güç mü akıl mı soruları çerçevesinde gelişiyor sanki öykülerin çoğu. Pozitif düşünce, insanın akılla hakimiyeti, planlı delilik...ölüm, ölüm ve yine ölüm.
'Ta sonunda intikam alacaktım; bu kararım kesindi- kesinliği biraz da herhangi bir tehlikeyi göze almak istemememden geliyordu. Sadece cezalandırmak yetmezdi, kendime bir suç yüklemeden cezalandırmalıydım. Bir yanlışın düzeltilmiş sayılması için onu düzeltene bir kötülük gelmemiş olması gerekir. Sonra bir de yanlışı yapan, yanlışı düzeltmekte olanın kendinden intikam aldığını anlamazsa, o yanlış düzeltilmiş sayılmaz.' (Amontillado Fıçısı öyküsünden, sf.131, Morgue Sokağı Cinayeti, Notos Kitap)
(Yazımın altına şu notları eklemeyi alışkanlık haline getirdim ne kadar gereksiz olsalar da. Mesela şu anda yazacak hiçbir şey bulamadığımı yazmak istiyorum. Sevgiler.)
(Aslında yazacak şeyler bitmiyor. Mesela başlık nereden çıktı diye merak eden olursa, Maelström'e Düşüş öyküsünde çevirmen Memet Fuat bu kelimeyi kullanmış, çok hoşuma gitti. Hazır okuma devirlerinden döngülerinden de bahsetmişken neden bir okuma burgacı olmasın?- bunun üzerine neler yazılır neler de ben sözü uzatmayayım- yeniden sevgiler.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder