‘ Dünya tozdan geliyordu ve
sonunda yine toz olacaktı.’
‘Büyük odada gezinmeye, raflardan aldığım
kitaplardan birkaç satır ya da birkaç sayfa okumaya devam ettim.
Derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. Birkaç paragraf
okudum. Sonra çöplükte altın bulmuş gibi kitabı masaya götürdüm.’
Atatürk
Kütüphane’sinde gezinirken raftan çektiğim bir kitabın arkasında bu cümleler
yazıyordu. Cümleler adını çok duyduğum ama hiç okumadığım bir yazara aitti
Charles Bukowski’ye. Kitap ise Charles Bukowksi’nin Tanrısı kabul ettiği ‘John
Fante’nin. Yeşil kapağı bilim kurgu kitabını andıran bu kitabı alıp oracıkta
okumak istedim.
Bu isteği ünlü
bir yazarın önsözü mü tetiklemişti yoksa o yazarla kitaba ulaşma yolumuzun
benzerliği mi bilmiyorum. Belki de yazarla hiç alakası yoktu. Kitabın adını
sevmiştim; ‘Toza Sor.’ Ya da kapağında yazan tek bir cümleyi;
‘ Dünya tozdan geliyordu ve sonunda yine toz
olacaktı.’
Arturo Bandini, Hem balık hem kuş; ya da ‘Ne balık, ne de kuş’
Kim bilir
belki de bunların hiçbiri değildi nedeni, o sırada elime başka bir kitap
alsaydım, onu seçecek ve Arturo Bandini ile tanışamayacaktım. ‘Çoktan Yitik
Ülke’ ve ‘Minik Köpek Güldü’nün yazarını, sadece portakalla beslenen, insan ile
hayvan arasında fark gözetmeyen büyük insanı, bu büyük yazarı…
Arturo Bandini
hep ‘öteki’dir. Kendine de yaşadığı şehre de aşka da dine de hep ötede kalır.
Ve bu ötekilikte bir ileri bir geri savrulur. Kendine de yabancılaşır. Yer yer
kendinden ‘Arturo Bandini’ diye bahseder yer yer ‘ben’ oluverir. Zina yaptı
diye tanrının insanları cezalandırdığını ve depreme neden olduğunu düşünür bir
yandan da tanrıyla pazarlığa oturur.
‘ Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni
bağışla, ama Nietzsche’i okudun mu? Ne kitap! Ulu Tanrım, sana karşı dürüst
olacağım. Bir teklifte bulunacağım sana. Benden büyük bir yazar yarat kiliseye
döneyim.’
Arturo Bandini
aşık olur ve aşkta da öteki olur. Aşkını da tüm hayatı gibi gelgitlerle yaşar. Camilla,
Maya Prensesi, Meksikalı güzel onu değil Amerikalı Sammy’i seçer.
Camilla’yı
Meksikalı olmakla suçlar ve ‘Ben Amerikalıyım’ der. Oysa Amerikalı değildir ve
kendisiyle savaştığı gibi aşık olduğu kızla da savaşır.
Canım cicimden öteye gitmiyordu şiir bende,
berbat kafiyeler, ahmaklık derecesinde bir duygusallık. Tanrım, yazar
müsveddesinden başka bir şey değildim; küçük bir dörtlük bile yazamıyordum,
hiçbir işe yaramıyordum şu hayatta. Pencerenin önünde durup ellerimi göğe
açtım; beş para etmezdim, ucuz bir taklit; ne yazar ne de aşık; ne balık ne de
kuş.’
Oysa Arturo
Bandini böyle dedikten sonra tabi ki şiir yazar. Ve o şiir şöyle biter;
‘Sadıktım sana Camilla, kendi tarzımda.’
Arturo Bandini
dini de, aşkı da kendi tarzında yaşar, parayı kendi tarzında harcar. Kendi
tarzında acımasız dünyaya kafa tutar. Ve kendi tarzında başarır kendi tarzında vazgeçer.
Hem yazar olur hem aşık, hem balık olur hem de kuş.
Kitabı bitirdikten sonra hem
önsözü unutmuştum hem de yazarı, benim için artık Arturo Bandini vardı. Arturo
Bandini’nin, John Fante’nin diğer kitaplarının da kahramanı olduğunu
öğrendiğimde bu nedenle daha çok sevindim. Kitapları bulabilir miyim
bilmiyorum. Belki de toz, o kitapları bana ulaştırır ve beni de Arturo
Bandini’ye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder