22 Haziran 2014 Pazar

artık yazmıyor musun?

Eşyalarımı düzenlerken küçük kağıtlara yazdığım bazı cümleler buldum. Tarih yazmıyor üstlerinde ama ne zaman yazdığımı hatta 'yazdığımı' unutacağım kadar zaman geçmiş belli ki üstünden.
"Bunları ben mi yazmışım, ben böyle şeyler mi yazmışım?" dedim, güldüm ama atmaya kıyamadım. Buraya yazdığım ama silmeye kıyamadığım onlarca gereksiz cümle gibi.

Bir iki arkadaşımın 'Artık yazmıyor musun? Yazdıklarını okumayı seviyordum.' demesi üzerine sevgili günceme biraz zaman ayırmaya karar verdim. Onların okumayı sevdiği muhtemelen bu tarz zırvalar değildir ama bir yerden başlamak gerek.

"Çarşaf gibi deniz diyorlar. Nasıl da gülüyorum. Benzeyen koca bir deniz olurken kendisine benzetilen nasıl bir kumaş parçası oluyor?"

yazmışım mesela bir bloknota. (iyi ki bunu uzatıp da bir paragrafa hatta daha da beter uzun bir yazıya dönüştürmemişim, Allah korumuş.)

Bir de utanmadan martı, simit, vapur, dalga ve sevişmek kelimelerini bir arada kullanmışım yazı yazmayı becerebildiğini sanan her acemi gibi: 

"Bir parça simit karşılığı laf taşıyan martılar, söyleyin hangi vapurla sevişiyor dalgalar..." (bir soğuk algınlığı ilacının promosyonu için verilmiş bir not kağıdına yazılmış.)
(Ne diyorsunuz kafiye bile var!)

Eveet blog yazmaya döneceğim (hiç bırakmamıştım gerçi araları açmıştım sadece) ama korkmayın böyle şeyler yazmayacağım.
Gönül isterdi ki her gün kahve ve kitap fotoğrafı paylaşan bir 'edebiyat bloggerı' olayım ama bende o hamur yok.
Uzun uzun kitap analizi yapacak birikim ve sabır da yok.
E o zaman olduğu kadarıyla...
Yakın bir zamanda görüşmek üzere...