28 Ekim 2010 Perşembe

yazıldığı gibi

Yazmak kaygılarımın başladığı kör noktada kaybolmak ve çıkışı aramak umudun küçük bir yansımasıyla. Konuşmak ise düşüncelerimle kıyasıya dövüşüm, kendime dönüşümümün sağlanacağı o sessizliğe ulaşmak için ödemem gereken bedel. Ben kelimeleri saçtıkça onların azalacağını düşünüyorum oysa onlar birbirinin peşi sıra takılarak çıkıveriyorlar saklandıkları yerden, hızla çoğalıyorlar bölünerek ve anlamlarından bir parça kaybediyorlar her seferinde. Sonunda anlamsız harflerin ortasında kalıyorum kelimeler beni emirleri altına alıyorlar, onlara boyun eğiyorum. 'Ben burda bunu demek istememiştim.' diyecek gücüm bile kalmıyor, ben artık kelimelerden ibaretim.
Belli belirsiz cümleler kuruyorum. Anlamsız, ses boğumları, yutaktan mı? büzüşme, yumuşama, benzeşme...
Yazıldığı gibi okunuyor tüm yazdıklarım. peki ya söylediklerim?

27 Ekim 2010 Çarşamba

depresyon güzeldir

Kendinizi 3 kelimeyle tanıtır mısınız? Bu soruyu soranlar acaba kelimelerin gücüne mi inanıyorlar yoksa bir insanın üç kelimeden ibaret olabileceğine mi? Bilemiyorum. Şöyle bir düşündüm de o üç kelimeyi asla bulamayacağım.
Bu yüzden şimdilik bu kelimeleri unutuyorum girişle gelişme bölümleri arasında bir bağ arayanları üzerek insanın kendisiyle savaştığı arenaya geçiyorum. Depresyon denen o müthiş mekana.
Burası özgür olabildiğiniz tek yer. Ağlıyorsunuz, ağlıyorsunuz ve bir bakmışsınız kahkahalarla gülüyorsunuz. Niye diye soran yok çünkü siz şu anda her şeyi yapabilirsiniz. Hiç konuşmadığınız bir insana selam verebilir en yakın arkadaşlarınıza sırtınızı dönebilirsiniz. Pekala çığlık atabilir ya da her şeyi içinize atıp susabilirsiniz. Siz şu an özgürsünüz.
Depresyona hoşgeldiniz.
Burası öyle bir yer ki mutluluk virüsü uygun koşulları sağlayıp ortaya çıktığı an sizi kovar. Mutluyken kimseyi depresyonda olduğunuza inandıramazsınız, kendinizi bile işte bu nedenle gerçeklerden kaçamazsınız. Ama üzülmeyin çevrenizdeki herkes her şey sizi tekrar oraya göndermek için elinden geleni yapacaktır. Depresyon bileti için puan biriktirmeye daha siz depresyondan çıkmadan başlar bu yakın çevreniz.
Dünyaya hoşgeldiniz.
Şu an nerde olduğumu bilmiyorum ama hiçbir şeyi umursamadığım, insanları takmadığım, Aman beee dediğim zamanın geçtiğini hissediyorum sanırım gerçekliğe dönüyorum.
Dert etmiyorum ama bir sonraki yolculuk yakındır.
Ayrıca depresyon rezervasyon istemez, kalacağınız gün sayısına karışmaz, yanınızda birilerini getirebilecek kadar şanslıysanız size grup indirimi yapar. Sonsuza kadar orada kalmak isteyenlere de sonsuza kadar kucak açar.
Uzun lafın kısası,
Depresyon güzeldir.

26 Ekim 2010 Salı

haydi gençler fuara...

Bazen şu okuldan ve derslerden ölesiye sıkılsam da 'mimarlık' konuşmaktan asla sıkılmıyorum bunu farkettim (sitem dolu olsa da cümlelerim). Ayrıca konu edebiyat olunca pür dikkat kesiliyorum. Eee hayatında başka ne var diye soracak olursanız bir de ben 'ispanyolca' öğrenmeye çalışıyorum yabancı dil öğrenme yeteneğim olmamasına rağmen. Üstelik Beylikdüzü'nde oturuyorum dersem sanırım anahtar kelimelerden konuyu nereye bağlayacağımı anlamışsınızdır.

İspanyolca + Mimarlık+ Edebiyat+ Beylikdüzü yani

Beylikdüzü Kitap Fuarının onur yazarı Mimar Doğan Kuban ve onur konuğu İspanya.

E daha ne olsun?


Bu fuardan umutluyum. Fırsat buldukça soluğu orda alacağım, umarım hayal kırıklığına uğramam ve umarım Cemil Kavukçu'yla tanışırım.

17 Ekim 2010 Pazar

bitmeli

Mutsuzum.
Uykusuzum.
Ben artık çok yoruldum.
Neden bu koşuşturmaca?
Bu çaba kimin için ne için?
Her şeyi bırakacak cesaretimin olmasını öyle çok isterdim ki. Oysa güçsüzüm. Pes edemeyecek kadar çaresizim.
Sonuncu olacağını bildiği halde koşan bu pahada çatlayan o kısrak kadar zavallıyım. Gurur denen acımasız kavramın altında ezilen vicdan azabıyla kıvranan ve hep ağlayan hep kaybeden.
Sıkıldım artık.

14 Ekim 2010 Perşembe

Boğuluyorum

Yüzmeyi bilmeden suya atlamama hem de yüzeyi bilmeden balıklama dalmama intihar diyenleriniz olacaktır. Ama emin olun ki bu intihar değil, bu öznel seçimim gibi gözükse de bana ait bir fikir bile değil. O halde ne mi?
Tek görebildiğim bulanık bir mavi.

10 Ekim 2010 Pazar

gecenin şarkısı


-Ne görüyorsun?
-Bu bir şaşırtmaca mı?
-Evet dersem gördüklerin değişecek mi?
-Bilmiyorum.
Ben karanlığın iğne deliğinden geçişine şahit oluyorum ve korkuyu bir baykuşun sesinden duyuyorum.
Biliyor musun ben sadece cırcır böceklerinin sesini duyuyorum bir de akşam sefasının kokusunu alıyorum. Ama ne gördüğümü soruyordun değil mi işte az önce bir kurbağa gördüm. Bir de yıldızları görüyorum. Belli yarın hava güzel olacak.
Keşke ben de görebilseydim senin gibi. Keşke şu kötümcül sis kaplamasaydı önümü. Keşka ben de duyabilseydim gecenin şarkısını. Sen hiç büyüme.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Kısa 4

Kendime mısır gevreği ve süt aldım ama bunu koyacak bir tabağımın olmadığını farkettim.
Sanırım şeytan tırnağım var, tırnağım batıyor ve çok acıyor.
Lensler gözümde mi diye kontrol ediyorum bazen tek gözümü kapatarak, çok komik oluyor.
Sıkılıyorum.

Kısa 3

Benim bugün ispanyolca dersim vardı.
Sonra bir de eleştirel okuma dersi.
Ne alaka sen mimarlık okumuyor musun diyenler...Buraya nasıl girdiyseniz öyle çıkın.

kısa 2

Sevgili Günce,
Kendime her gün şu soruyu soruyorum,
'Bugün mimarlık için ne yaptın?'
okula gittim gibi sığ bir cevap geliyor.

'Bugün kendim için ne yaptım?' demeye ise açıkçası korkuyorum.

kısa 1

Sevgili Günce,
Odamın perdeleri kapalı çünkü perdeyi açınca gördüğüm manzara bir sınıf, sırtı bana dönük öğrenciler ve yüzü bana dönük öğretmenler bir de dersten çıkmış bağıra çığıra konuşan öğrenciler. Hayır ben zamanında 'Bu ne ya günüm hep okulda falan geçiyor bu gidişle okulda yaşayacağım.' derken lise öğrencisiydim bilseydim aklıma gelenin başıma geleceğini demezdim bunu. 'The Secret'ın gücü adına !