11 Ağustos 2011 Perşembe

Okuma Üzerine


''Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimi bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir. Dahası o, öteki bütün dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur. Biz yaşayanlar, henüz göreve başlamamış ölülerden başka bir şey olmadığımız için bütün o selamlaşmalar, ki adına saygı, minnet ya da bağlılık deriz ve içine onca sahtekarlık karıştırırız, bunların tümü bezdirici ve kısırdır. Dahası ilk yakınlık duygusu, hayranlık, tanışma ilişkilerinden sonra ağzımızdan çıkan ilk sözcükler, yazdığımız ilk mektuplar, sonraki dostluklarımızda kurtulamayacağımız bir alışkanlık ağının, tam bir varoluş biçiminin ilk ipliklerini etrafımızda örer; söylemeye gerek yok, bu süre içinde dile getirdiğimiz aşırı laflar ödememiz gereken vaat mektupları olarak kalır ve karşı çıkmalarına izin verdiğimiz için bütün yaşamımız boyunca acı vererek bize daha pahalıya mal olur. Okumada dostluk aniden başlangıçtaki saflığına kavuşur. Kitaplarda sahte sevimlilik yoktur. Geceyi bu dostlarla geçiriyorsak, bu gerçekten istediğimiz içindir.
En azından kitaplar söz konusu olduğunda dostlarımızı genellikle üzülerek terk ederiz. Ve onları bir kere terk ettiğimizde, 'Bizim hakkımızda ne düşündüler?' 'Densizlik etmedik ya?' 'Bizden hoşlandılar mı?' türünden dostluğu bozan bu düşüncelerden hiçbiri olmadığı gibi , başka biri yüzünden unutulmuş olma korkusu da yoktur.''
(Marcel Proust- Okuma Üzerine)

muştu

sıkışıp kalmanın yarattığı büyük yıkımı dışarıdan bakanlar fark edemez. Gün geçtikçe ezilen bulunduğu kabın şeklini alan ve bunun farkında olup çabalamaya çalışan acı çeker. Dünyayı içinde bulunduğu kavanozdan ibaret sanan küçük balıklar bu çırpınmaları görmek istemez o acıya anlam veremez. Onlar bir avuç suda kendilerine tüm dünyanın bahşedildiğini düşünür ve kulaklarını tıkar. Daha fazlasının olduğunu bilmek mutsuzluk daha fazlasını istemek densizliktir. Mutlu olmak her daim gülmek ve olduğun yerde kalmaktır. 'kalmak' olası tüm tehlikelerden kaçmanın gelebilecek mutsuzlukları önlemenin en sadık yöntemidir. 'kaçmak' ise çılgınlık gençlik heyecan arayışı değil aksine mutsuzluğun anahtarıdır. Deliliktir. Bir psikologa gitmeli, dua etmeli, az yemelisin kendine gelmelisin. Bulunduğun yerde mutlu olmalısın. Hayat istediklerinden ibaret değildir, hayat asla istediğin gibi olmayacaktır bu yüzden istememelisin. 'mış gibi yapmalı'sın. 'muş' gibi... yaşıyorMuş gibi. Zaten buradan gelmez mi mutluluk...'Muştu' denmez mi müjdeye.
Benim gibi hayalperestlerin üç seçeneği vardır. Birincisi tüm hayallerini çöpe atıp tüm duyularını kapatıp bayat mutluluklara talim etmektir. Bu her daim gülmektir. Mutlu bir insansınızdır siz. Her şey ne kadar da güzel. Muştular, masallar...
İkincisi ise gerçek zamanı aramaktır. Kiplerinden bağımsız gerçek zamanda gerçek mutluluğu aramak, enkazdan çıkmayı istemek sahteliklere boyun eğmemek...Kaçmak.
Eğer kaçamıyorsanız eğer o araftaysanız yalnız ve mutsuzsunuzdur. Kaçamamanın ağırlığını, özgürlüğün hafifliğini unutan gözlerin boş bakışları altında umutsuzsunuzdur.
Tek çareniz sahte 'muştulara' sığınmak olduğunda artık her şey için çok geç olacaktır.