22 Şubat 2011 Salı

hayal arsızından hayat hırsızına

Başkalarının hayatlarından birer parça çalıp sonra da onları beyaza ve pembeye boyayıp kendimize hayaller mi dikiyoruz?
Yoksa başkaları bizim hayallerimizi çalıp üstündeki peri tozunu üfleyerek gerçeğe mi giydiriyor?

17 Şubat 2011 Perşembe

bini bir para

Yalandan ne kadar nefret edersem çevremi o denli yalancılar sarıyor, ben ne kadar 'aman boşver' dersem o yılan beni sokmak için o denli çabalıyor. Tam işte bu güvendiğim insan, bu canım dostum, bu ruh eşim vs. zırvalarına kanacak olsam o insanlar sırtlarını dönüp gidiyorlar. Geride ne bıraktıklarına bakmadan.
Ne zaman ben yalnız değilim desem yalnızlık kendisini hatırlatıyor ve gerçekleri suratıma çarpıyor.
Çıkarcılığın genelgeçer kural sayıldığı, yaşamanın insanları köprü yapıp üstlerinden geçmekten ibaret sanıldığı ve arkadaşlığın salt kurgu olduğu şu sahneden çok sıkıldım.
'Podyumdan inin ve aslında kimsenin sizinle ilgilenmediğini görün' demek istiyorum bazı insanlara.
Evet ben de seninle ilgilenmiyorum. O da şu da. Söylemediklerin, yalan değil eksik dediklerin, tavırların, özürlerin, yalvarışların, yakarışların ve de en önemlisi timsah gözyaşların kimsenin umrunda değil.
Kıyafetlerin, sevdiğin markalar, okuduğun kitaplar, kızdığın insanlar, gezdiğin mekanlar, hiçbiri ama hiçbiri 'sen' değilsin. Sahne arkasına geçip de bunu sana söylemeyi nasıl isterdim. Ama duymazsın ki...Sağır etmiş seni alkışlar, kör etmiş ışıklar...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Aynada bir kartpostal

Kuzguncuk'muş bir derste proje yerimiz. Oralara gidip görmeden önce Nazım Hikmet'e kulak verdim;

KUZGUNCUK

Beykoz`da oturmalı
Beykoz`da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
ve gayet nefis yapar gül reçelini
pansiyoncu Madam
ve kızı Raşel...

Aynada bir kartpostal:
bir manzara Nis şehrinden.
İskemle, karyola, konsol... v Denize nazırdı pencereleri...
Güneşte tavana suların ışıltısı vurur,
karanlık şilepler geçerdi geceleri
insanı olduğu yerde
eli böğründe bırakarak...

Selim`in odası havadardı.

Kırmızı yazmalar kururdu yandaki boş arsada.
Sağda Cevdet Paşa yalısı.
Yalıda bir tavus kuşu
bir de Mebrure Hanım vardı.
Mebrure Hanım
tafta entariler giyerdi.
Çok ihtiyardı
ve mavi gözleri kördü.
Tentene işlerdi Mebrure Hanım.
Uyanır bir beyaz güle başlar,
uyurken dağıtırdı gülünü...
Merhum Cevdet Paşa yalısında
Mebrure Hanımı unutmuşlardı...

Beykoz`da oturmalı
Beykoz`da çalışan adam.
Fakat Kuzguncuk şirin yerdir
Ve kırmızı yazmalar kuruyan boş arsadan
dünyayı zapta gidecek olan
pulsuz balıklar gibi çıplak çocukların
her akşam dinlerdi çığlıklarını Selim...

Nazım Hikmet

13 Şubat 2011 Pazar

Alaturka tuvalette sidik yarışı

A: ben şimdi bunu yazdım.
B: yasaklıyorum abi. müşterim istemiyor. satamıyorum. para yok.
C: bence doğru yasaklasınlar.
D: özgürlük!

A: Abi bu kelimeleri değiştirdim bak komik oldu
B: yasaklıyorum. bu ne böyle. Kızacaklar bize. sonra satamayız.
C: cık cık cık
D: özgürlük!

A: Ben bir şey çizdim.
B: dur bakalım yarın yasaklarız.
C: saygısızlık
D: özgürlük

Her durumda A, B, C, D kişileri farklı olmakla birlikte ortaya çıkan sonuçlar benzerdir. Olay birkaç gün sonra unutulur. Söyleyen söylediğiyle kalır. Ve biz hiçbir şey öğrenemeyiz. Merhaba yeni gün.
Peki nedir bu sidik yarışı?
Sen burda Ata'ya laf attın. Sen burda dine laf ettin sen benim marşıma dil uzattın. Ve nicesi...


'Özgürlük' kelimesinin anlamını bilmiyoruz.
'Saygı' kelimesinin ise hiç mi hiç bilmiyoruz.
Tüm bunları geçtim düşünmüyoruz. Düşünemiyoruz.
Nasıl güldüreceğimizi ve neye güleceğimizi de bilmiyoruz.

Kim haklı kim haksız diye bir yorum yapmayacağım. Daha doğrusu kendime saklayacağım yorumumu da hislerimi de. Ne de olsa bol bol konuşan çıkacaktır. Ama şunu söylemek istiyorum ki;
Dilinden 'Allah' kelimesini düşürmeyip adının başına 'hacı' ekleyen HAraCIlara tapanlar, Allah yoktur diyene taş atanlar...
Din üzerinden 'VAR' veya 'YOK' diyerek prim yapmaya çalışanlar... Hepiniz birsiniz gözümde.