31 Mart 2011 Perşembe

çıkar çarklarından çıkan çakıllar

Her işini yoluna koyan, öyle ya da böyle hayatı tere yağından kıl çeker misali yaşayan insanlara imreniyorum. ha böyle dediysem bu insanların bir güruh olduğunu düşünmeyin bu insanlar bence benim dışımdaki herkes. Hadi canım bu kadar da paranoyak olma diyenleriniz olacaktır ama çevreme bakıyorum da herkes ne güzel kotarıyor yaşamayı. Bir ben beceremiyorum.
Herkes ne güzel beceriyor çıkar ilişkilerini.
Bir ben yapamıyorum.
Kimseden yardım isteyemiyor ama yardım istendiği zaman koşarak gidiyorum.
İşin iyi bir yanı var ki bu duruma alışkınım. Kimseden bir şey beklemiyor bu yüzden de kimseye kızmıyor kimse tarafından hayal kırıklığına uğratılmıyorum.
''Niye bana yardım etsin ki?''
'' Aman canım kendi işleri vardır.''
'' Ben insanların umrunda olmak zorunda mıyım?'' gibi cümlelerle kendimi gerçeğe alıştırıyorum uzun zamandır. Belki de gerçek bu değildir gerçek;
''Ben ondan yardım istemeliyim çünkü geçen hafta o bana şunu sormuştu. durum eşitlendi.'' şeklinde bir skor tutmacadır. Ve ben bunca zamandır oyunu yanlış oynamışımdır.
Bu arada bir de verilen sözlerin tutulmaması var ki bu da benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Ah bak bu da söz tutmuyormuş diyorum eğer tutsaydı şaşıracak farklı bir şey olduğunu düşünecektim oysa şaşırmıyorum. 'peki' diyorum. Beni şaşırtmadınız.
Bazen tüm bu 'alıştım' dediğim şeyleri bir yana bırakıyor klasik bir duygusallıkla bazı insanlardan bazı şeyler bekliyor, insanları ayrı bir yere koyuyorum ve o ayrı yerin de insanları pek değiştirmediğini gördüğümde üzülüyorum.
Bir de ben böyle yazılar yazdığımda kimse üzerine alınmasın. Ya da şöyle diyeyim herkes üzerine alınsın. Çünkü aklıma o kadar çok insan geliyor ki yazarken. Çünkü o kadar çok insan 'böyle' ki.
'nasıl' mı? Böylenin açılımını yapmayı şu noktada gereksiz buluyor. Zaten açık ve net olduğunu düşünüyorum.
Arayacağım diyerek aramayandan, kendi işini hallettikten sonra senin ne durumda olduğunu bile sormayandan, 'anlıyorum' bakışının ardına aslında ' e ben hallettim sen de halletseydin ya sen bilirsin' umursamazlığını saklayana kadar herkes bu 'böyle' nin içine girer. Sanki yine açtım bak tutamadım çenemi. Ve sanki yine çok uzattım. Kısacası herkes desem kesip atsam daha iyi olacaktı sanki. Çünkü herkes bu çemberin içinde. Dönüp duruyor ve de çarklar çok iyi işliyor.
Mutualist yaşam sürenler ya da parazitler...
Bense bu yaşam savaşında ne yapacağını bilemeyen şaşkın.

NOT: Yazdıklarımın altını çizen sevgili yazım denetleyicisi sana da ayrıca uyuz oldum bu gece. Yanlış bir konu hakkında yanlış giden bir şeylerden bahsediyorken yanlış kelimeler kullanmak çok da şaşırtıcı olmamalı. Ki bence bana yanlış dediğin şeyler doğru. Örneğin umrunda olmak 'umurunda' olmak değildir bence oradaki u düşer. Çünkü böyle bir kavram için kendinden bir şeyler vermen gerekir. evet evet o 'U' düşmeli.


24 Mart 2011 Perşembe

akşama davet var

diyelimki akşama bir yemek daveti var ve benim menüdeki bir yemeği hazırlamam gerekiyor. Ve yemek yapmaya dair hiçbir bilgim yok.
Normal bir insan açar tarifini okur malzemelerini alır ve yapmaya başlar ayrıca ne kadar süreceğini bilmediği için bu işe erken başlar ve işini şansa bırakmaz.
fakat karşınızda normal bir insan yok.
Bakalım ben napıyorum.
Önce o yemek nasıl yapılır öğrenmek için tarifine bakıyorum tarifine bakarken gözüm başka şeylere takılıyor yemeği ilk hangi padişah yemişten tutun ilk yoğurdu kim nasıl mayalamışa kadar bir sürü gereksiz bilgiyle donanıyorum. Akşam yemeğine 2 saat kala malzemeleri almaya çıkıyorum, oyalanıyorum malzemelerin yarısını bulamıyorum vakit daraldığı için bazı şeylerden vazgeçmeye başlıyorum. örneğin sarma yapraksız olsun, domates çorbasına domates koymasam da olur tarzında küçük(!) şeyler bu vazgeçtiklerim.
Yemeğe on dakka kala ben masaya koyacağım tabağın desenini seçmeye çalışıyorum. Böyle önemli ayrıntıları unutmamak gerekir. Neden mi? Çünkü sofram midelerine hitap edemeyecektir misafirlerimin.
Aaa niye randevuyu iptal etmedin diye soracaksınız değil mi? ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
En iyisi benim misafirim olmayın.
Ya da biz yemek istemiyoruz derseniz gelin muhabbetim hoştur.

Not: yemekten bahsediyorum ama aç değilim off zaten yemekten de bahsetmiyorum. yediğim tek şey kafam şu dakkada. İstediğim kadar saçmalayıp yarın bu yazıyı silebilirim. ya da silmem ne de olsa blog açılmıyor. okuyan şanslı insanları yemeğe davet ederim. evet evet yemeğe beklerim hepinizi.

13 Mart 2011 Pazar

Uyku

48 saatlik zaman diliminde yaşıyorum sanırım. Cuma günü 9da başlayıp pazar günü 12ye kadar süren aralıklı uykum (2saat otur tekrar uyu gibi...) ve uykusuz geçen pazar gecesi... 12 saatten fazla uyuyabiliyor 48 saatten fazla uyanık kalabiliyorum.
Uyku ile ilgili vahim problemlerim var. Ya da ya da...
Mühim problemlerim olduğu için düzensiz uyuyorum
Kimbilir...


"Herkes uyur. Uyku, geçmişle bugünü birbirine bağlar. Uyku sindirir, yaraları sarar. Uyku, zenginle fakiri, kadınla erkeği, insanla hayvanı eşitler. Benden başka herkesi."

(Annelies Verbeke - Uyku)


yazarken hep deli susarken hep öfkeliyim.

'Yazmasam deli olacaktım.' demiş ya Sait Faik, ben de sanırım deli olduğu için yazanlardanım. Ya da delireyazarken yazmaya tutunanlardan.

Ne zaman patlayacak olsam, ruhum sıkışsa, camı açıp da benliğimi haykırmak istesem boşluğa sarılıyorum cümlelere.

Ne zaman kaygılarım beni boğsa, kendime söz anlatamasam, kendimi anlamasam konuşuyorum sayfalarla.

Ne zaman dünyayı tüm ağırlığıyla üzerimde hissetsem boğuluyorum ve kelimeleri çekiyorum içime. Ne zaman dünyayı unutsam ve de boşluğa düşüversem kayboluyorum ve medet umuyorum sesli sessiz tüm harflerden.

Yine bir kayboluştayım.
Bundandır susmayışım.

12 Mart 2011 Cumartesi

Tehlikeli Oyunlar

''Hiç bir yere ulaşamıyordum. Başarısızlığın yarattığı öfke yüzünden hayallerimin düzeni bozuluyordu: Pusuda bekleyen kötü hayaller, eziyet eden görüntüler birden saldırıyordu üstüme. Yarım kalmış işkenceler, artık sıralarının geldiğini düşünerek ortaya çıkıyordu.''


''Ölü doğduğu için, kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığını duydu. Bilge beni ne yapsın? Ben kendimi ne yapacağım bilmiyorum ki.''

Oğuz Atay- Tehlikeli Oyunlar

11 Mart 2011 Cuma

belki de

değişimimi bekliyorum. Bir sabaha gözlerimi böcek olarak açacağım günü ... Ya da öteki benin artık kontrolü ele alması gerekiyor. Belki biraz zor olacak kırmaca dökmece ucuz oyunlar... Artık bunları biliyoruz diyeceğiz. Hep aynı numaralar değil mi diyeceğiz. Fausttan yana değişen bir şey yok. Ne olacak şimdi ruhundaki bu çarpışmadan kim galip çıkacak?
Bir tarafta sahip olmak istediklerin bir tarafta nefretlerin bir tarafta ise korkuların.


Yapışkan geçmişin neden hep korkularına dönük? Ve neden tek gördüğün nefret?




9 Mart 2011 Çarşamba

Bol su ile yıkayınız.

Olgunlaşmadan dalından koparılan elmalar gibiyiz. Büyümeden öleceğiz. Belki yaşlanacağız belki de vakitsiz yağmurlarla düşeceğiz ama asla büyüyemeyeceğiz.
Sözlerimiz bu yüzden hep 'Ham' kalacak.