1 Ocak 2015 Perşembe

2014 okumaları

Bu sayfa artık miadını doldurdu. Buraya her gelişimde, bu blogu kapatıp kendime adam akıllı yeni bir blog hazırlamanın vakti geldi, diyorum ve bu düşünceyle birlikte yeni bir yazı yazmaktan vazgeçiyorum. Yeni yazılar yeni bloga yeni bir blog da başka bir yıla derken okuduklarım üzerine daha az yazdığımı fark ettim.
Kitaplar benim için okuyup okumadıklarım değil yüzleşip yüzleşmediklerim olarak ayrılır. Her kitapla diyaloğum farklı olsa da bazı okuma alışkanlıklarım var ve okurken kitapların yanında bir de defter bulundurmak da bunlardan biri.
Bazen karakterlerin aile ağacını çizerim bazen aklıma takılan bir ismi yazarım bazen o sırada hatırladığım başka bir kitabı not düşerim. Kitapları okurken aldığım bu notların yanı sıra bir de okuduktan sonra yazdıklarım olur. O yazdıklarımın bir kısmı bazen buraya da taşınır. İşte o 'bazen' bu yıl 'neredeyse hiç' oldu. Ben de bunun vicdan azabı ile bari bu yılın bir dökümünü yapayım dedim. (döküm kelimesini kullanarak kitap muhasebeciliği yapmak istemezdim ama Manguel'in yalancısıyım ilk yazıları muhasebecilere borçluymuşuz.)

"Sabahlarımızın en parlağında, yazı icat edilmeden önce bir kil parçasına okunabilir bir işaret kazıyan kişi şair değil, bir muhasebeciydi." (Okumalar Okuması, sf:110)

Ve yine kitap saymak ne kadar hoşuma gitmese de goodreads sağ olsun her yıl kendime bir hedef belirliyorum. Rakamlara hiç önem vermesem de bu hedef kitap okumayı boşladığım zamanlarda bir uyarı oluyor. (Bak bu kitap hala yarım, bak bu aralar çok yoruluyorsun biraz kendine zaman ayır...)

Yazının asıl konusu olan (nihayet) bu yıl okuduğum kitaplara gelecek olursam;
Neredeyse hepsinden teker teker bahsedeceğim, okumakla uğraşamam derseniz kestirmeden bu yıl neler okuduğuma bakabilirsiniz.

Bu yıl en fazla bilimkurgu-fantastik okudum, Bülent Somay’dan aldığım bilimkurgu dersinin de bunda katkısı büyük. 
Daha önce başlamış olduğum ve burada da bahsettiğim Babil Kitaplığı serisinden bu yıl da bir iki kitap okudum. (Saki’den Lady Anne Susuyor ve Villiers de L’lsle Adam’dan Son Şenliklerin Davetlisi) Bu seri sayesinde Borges okumalarıma da nihayet bu yıl başladım.
Kitap zevkine çok güvendiğim bir iki arkadaşımın da tavsiyesiyle Ursula K.Le Guin, Yerdeniz Büyücüsü serisine başladım ilk 4 kitabı büyük bir hevesle ve kısa sürede okuduktan sonra bitmesin diye diğer 2 kitabı sonraya saklayacak kadar sevdim.
Bu yıl en çok sevdiğim kitaplardan biri de Otostopçu’nun Galaksi Rehberi oldu. Havlu ve ‘42’ asla eskisi gibi olmayacak. Douglas Adams demişken Doctor Who’ya atlayabilir ve bu yıl İthaki’den çıkan Doctor Who: Shada’yı araya sıkıştırabilirim. Favorim olduğunu söyleyemem ama bir ‘whovian’ için oldukça eğlenceli.

Bu yılki bilimkurgu okumalarımın en önemlilerinden biri H.G.Wells oldu sanırım. Dünyaların Savaşı, Görünmez Adam ve Dr. Moreau’nun Adası kitaplarını okudum daha önce de Duvardaki Kapı’yı okumuştum. Zaman Makinesi’ni bulamıyorum ve Wells’in yazdığı tüm kitaplar yeniden basılmalı diyorum, umarım bir yayınevi duyar beni.
Yayınevi demişken ‘Ubik’ gibi muhteşem bir kitabı yazım hataları yüzünden okurken zorlandım buna rağmen bu kitaptan sonra Philip K.Dick hayranlığım arttı ve başka bir kitabını İngilizcesinden okumaya karar verdim. ‘Do Androids Dream of Electric Sheep?’in- dile çok hakim olmadığım için- hakkını veremesem de çok beğendim. Nail Gaiman’ın ‘Neverwhere’ kitabı için de aynısı geçerli.

Uzun zamandır okuma listemde olan Fahrenheit 451 de bu yıl okuduklarımdandı. Metrobüste bu kitabı okuduğumu gören bir kadının ‘Filmini de mutlaka izleyin.’ Demesi çok hoşuma gitmişti. (Çok sevdiğiniz bir kitabı okuyan birini gördüğünüzde kendinizi ‘o kitapla o kişinin arasına girmek’ ya da ‘onlara katılmak’ zorunda hissetme durumunu bilirim.)
Ve Solaris… Üzerine uzun uzun düşünmek, yazmak ve mutlaka tekrar okumak gerekir. Bir de mutlaka film ile kitabı karşılaştırmamak!

Normalde pek şiir okumam şiirden de çok anlamam. (şiirden anlamak da ne demek oluyorsa?) Daha doğrusu önceki yıllarda bu basmakalıp cümlelerle şiirden hep uzak durdum. Ama yine bazı ‘dost’lar sayesinde bazı isimlerle tanıştım. Birhan Keskin, Didem Madak, Oruç Aruoba ve Furuğ Ferruhzad ve bazı şiirlerle karşılaştım, tekrar tekrar okudum. (Bu arada şiir önerilerinize açık olduğumu belirtmeliyim.)

2014 yılında tabii ki çok sevdiğim Perec’ten, Calvino’dan ayrı kalmadım. Aralara Rus Edebiyatı sıkıştırdım; Dostoyevski, Gogol. Biraz da İngiliz Edebiyatı; Shakespeare ve Virginia Woolf.
Yabancı’yı ikinci kez okudum.
Adını daha önce duymadığım yazarlarla tanıştım; Mario Bellatin gibi.
Adını hep duyduğum yazarlarla yolum kesişti Robert Musil gibi. (Üç Kadın’ı okudum ve Niteliksiz Adam okunacaklar listemde başlara yerleşti.)

Bu yıl üzülerek çok az öykü okuduğumu fark ettim. Sait Faik de olmasa öyküsüz bir yıl geçirmiş olacakmışım, ne fena!

Ayrıca bu yıl seyahatime eşlik ettikleri için farklı bir yere sahip olan iki kitaptan daha önceki yazımda bahsetmiştim; Gündüz Vassaf’tan Mostari ve Ivo Andriç’ten Drina Köprüsü. (Bu arada Drina Köprüsü’nü aylarca bitiremediğimi de belirtmem gerek belki başka bir yazımın konusu olur.)

2014 her ne kadar benim için bilimkurgu yılı olsa da ‘kurgu olmayan’ kitaplarla da bu yıl oldukça iç içeydim. Bunların içinde mimarlık ve kente dair okumalar var; Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı, Ten ve Taş, Dünya Adil Değil, Ütopya: Hayali Ahali Projesi ve anladığım kadarıyla her yüksek lisans öğrencisinin olmazsa olmazı sayılan Pasajlar ile Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor.

Bunların dışında; Aldous Huxley’in kişisel deneyiminden yola çıkıp yazdığı Algı Kapıları, A.Alvarez’in büyük umutlarla aldığım ama hayal kırıklığına uğratan kitabı Gece: Gece Hayatı, Gecenin dili, Uyku ve Rüyalar, Azra Erhat’tan büyük bir zevkle okuduğum ‘İşte İnsan’.

Ve son olarak yazımı yılın zayıf halkaları ile bitiriyorum. Ayn Rand ‘Hayatın Kaynağı’ (Neden sevmediğim üzerine sayfalarca yazabilirim ama yarıda da bırakamazdım), Barış Bıçakçı  ‘Aramızdaki En Kısa Mesafe’ (Barış Bıçakçı konusunda kafam biraz karışık.) Ferzan Özpetek ‘İstanbul Kırmızısı’ (Özpetek daha çok film çekmeli ‘sadece’ film çekmeli.) ve Hakan Bıçakçı’dan Boş Zaman.

2015’e ise Proust okuyarak başladım. Tek söyleyebileceğim, hadi hayırlısı…