11 Ağustos 2011 Perşembe

muştu

sıkışıp kalmanın yarattığı büyük yıkımı dışarıdan bakanlar fark edemez. Gün geçtikçe ezilen bulunduğu kabın şeklini alan ve bunun farkında olup çabalamaya çalışan acı çeker. Dünyayı içinde bulunduğu kavanozdan ibaret sanan küçük balıklar bu çırpınmaları görmek istemez o acıya anlam veremez. Onlar bir avuç suda kendilerine tüm dünyanın bahşedildiğini düşünür ve kulaklarını tıkar. Daha fazlasının olduğunu bilmek mutsuzluk daha fazlasını istemek densizliktir. Mutlu olmak her daim gülmek ve olduğun yerde kalmaktır. 'kalmak' olası tüm tehlikelerden kaçmanın gelebilecek mutsuzlukları önlemenin en sadık yöntemidir. 'kaçmak' ise çılgınlık gençlik heyecan arayışı değil aksine mutsuzluğun anahtarıdır. Deliliktir. Bir psikologa gitmeli, dua etmeli, az yemelisin kendine gelmelisin. Bulunduğun yerde mutlu olmalısın. Hayat istediklerinden ibaret değildir, hayat asla istediğin gibi olmayacaktır bu yüzden istememelisin. 'mış gibi yapmalı'sın. 'muş' gibi... yaşıyorMuş gibi. Zaten buradan gelmez mi mutluluk...'Muştu' denmez mi müjdeye.
Benim gibi hayalperestlerin üç seçeneği vardır. Birincisi tüm hayallerini çöpe atıp tüm duyularını kapatıp bayat mutluluklara talim etmektir. Bu her daim gülmektir. Mutlu bir insansınızdır siz. Her şey ne kadar da güzel. Muştular, masallar...
İkincisi ise gerçek zamanı aramaktır. Kiplerinden bağımsız gerçek zamanda gerçek mutluluğu aramak, enkazdan çıkmayı istemek sahteliklere boyun eğmemek...Kaçmak.
Eğer kaçamıyorsanız eğer o araftaysanız yalnız ve mutsuzsunuzdur. Kaçamamanın ağırlığını, özgürlüğün hafifliğini unutan gözlerin boş bakışları altında umutsuzsunuzdur.
Tek çareniz sahte 'muştulara' sığınmak olduğunda artık her şey için çok geç olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder