16 Ekim 2011 Pazar

hep sitem hep sitem

Geçenlerde açtım şu sayfayı ve bir şeyler yazayım dedim fakat iki kelimeyi bile bir araya getiremedim. Mevzu 'konuşmak' eylemiyse her zaman icra edebiliyorum ama iş 'yazı'ya gelince olmuyor. 140 karakter twitterla idare ediyorum. Şimdi blog yazsam kim okuyacak hem ne yazacağım ki diyorum. Mimari yazılardı kitap, film eleştirileri gibi insanlık namına da yararlı olabilecek, okunabilecek şeyler yazasım varken saçmalıyorum. Atarlı yazılarla dolduruyorum sayfayı.
Çoğu zaman kızım sana söylüyorum gelinim sen işit tadında olan yazılarım bazen direkt 'Aç kulaklarını ve dinle' kıvamına geliyor bazen de gizemli bir 'Siz' kitlesine hitap ediyor; ama hep sitem hep sitem içeriyor. Bazen ben bile kendi sitemlerimden sıkılıyorum.
Şaşıracaksınız belki ama bu kez sitem etmek için yazmıyorum (yazarken belki yine sitem ederim ama amaç/araç farkı diyelim biz ona). Bu sefer teşekkür etmek için yazıyorum. Benim tüm saçmalıklarıma katlanan bazı arkadaşlarım var ki onlar kendilerini biliyor. (bu da gizemli 'onlar' kitlesine bir örnek). Ne kadar uzakta olursa olsunlar onları istediğim zaman rahatsız edebileceğimi biliyorum. Mesajlarını cevapsız bıraktığımda bana kızmayacaklarını, hal hatır sormadan derdimi anlatmaya başlayınca yadırgamayacaklarını, konuşmadan sırf mimiklerimden beni anlayacaklarını biliyorum (ama buna rağmen ben hep konuşuyorum o ayrı.)Ama onlara arkadaş mı demeliyim, dost mu, kardeş mi bilmiyorum. Zaten insanları yakın arkadaş, dost, arkadaş, aile, sevgili bilmem ne gibi kalıplara sokup onlardan üstesinden gelemeyecekleri şeyleri istemeyi doğru bulmuyorum. ''Ama o benim dostumdu şunu yaptıııı'' cümlesini kurduracak hayal kırıklıklarını da yaşamamış oluyorsun böylece. Zaten arkadaş var arkadaş var dost var dost var...İsimlendirmeleri bilmem ama bazı insanlar iyi ki var.


1 yorum: