18 Kasım 2012 Pazar

Deneye Katılım Gönüllüdür


‘Denetleme gereksinimi hepimizin içindeki totalitarizmin bir belirtisidir tabi. Tümüyle özgür, yapılandırılmamış durumlar bizi rahatsız eder. Tıpkı sessizlik gibi’ (Vassaf Gündüz, Cenenneme Övgü sf:52)

Peki ya tümüyle yapılandırılmış ve gözlenen bir durumdan söz ediyorsak? Mesela bir deney ortamı?

‘Deneye katılım gönüllüdür’
‘Deney sırasında deneklerin bazı temel hakları kısıtlanabilir.’ 
‘Deney, denekler tarafından zamanından önce sonlandırılamaz’

Kitap alırken arka kapağı okuyan ama kitabı okumaya başladığında orada yazılanları çoktan unutan biri olarak bu cümleleri okurken de arka sayfada yazanları unutmuştum.  Mario Giordano’nun ‘Deney, Kara Kutu’ adlı kitabının arka kapağındaki tanıtım yazısında; kitapta, 1972 yılında Stanford Üniversitesi’nde hapishanenin insan psikolojisine etkisini araştırmak için gerçekleştirilen ama kontrolden çıkarak 6. Gününde bitirilmek zorunda kalan Zimbardo Deneyi’nden esinlenildiği yazıyor. Başlangıçta atladığım bu deney ve bundan daha önce 1961 yılında yapılan Milgram Deneyi , okumaya devam ettikçe romandan daha çok ilgimi geçti. Kitabı yarıda bırakıp deneyleri araştırmak istedim; ama yine de bunları daha sonra daha ayrıntılı araştırmak üzere bir yere not aldım. Şimdilik Vikipedi bilgisiyle yetinip romandan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle İki kere filme alınmış bir roman olduğunu belirtmeliyim. Filmleri de izlenecekler listesine yazdım. Ama izlemeye dayanabilir miyim bilmiyorum. Kitap, kafamı yeterince karıştırıp, insanlığa olan bir gıdım inancımı da söküp aldı. İtaat, otorite, otokontrol, savunma, temel içgüdüler, şiddet vs. derken kitabı hangi ucundan tutsam da neyi nasıl yazsam bilemedim. Denetim altında olma yani din, devlet, toplumsal baskı, psikiyatrinin askeriyle ilişkisi, ezilenin öğrenilmiş çaresizliği, taraf olma, ihanet, iyilik ve kötülük kavramları, iyi ve kötü, ahlaki değerler, cinnet… Bir de tabi hapishane uygulaması, suç ve ceza kavramı… Hakkında uzun uzun konuşmak istediğim bu kavramlardan uzak durup kitabı ruhsuz bir şekilde incelemeye karar verdim. (Aksi halde şunu da mı yazsam bunu da mı yazsam derken tembellik yapıp hiçbirini yazmayacağımı biliyorum. Bir de kitap tanıtım yazısı mı yazsam, kitabı eleştirsem mi yoksa oturup adamakıllı bir deneme mi yazsam diye düşünürken buluyorum kendimi utanmadan. Her seferinde hiçbirine benzemeyen bir şeyler yazdığım halde.)

Eğer ortada sağlam bir konu varsa, yazarın o romanı nasıl kurguladığı benim için iki kat önemli olur. Bir deney raporu okumak çok eğlenceli olmasa gerek. Gel gelelim bir romanın gerçekten yapılmış olan bir deneyden esinlenip de basmakalıp aksiyon- aşk öğeleriyle basitleştirilmesi de hoş değil. Tesadüfler silsilesi, yarım yamalak anlatılmış karakterler… Bunlar beni kitaptan biraz soğuttu evet, ama daha bitirmeden hakkında bir şeyler yazma isteğiyle dolup taştım ki bu da kitabın etkileyiciliğinin bana bir ispatı.

'Ben hep diğerlerinin denek olduğunu düşünmüştüm!' dedi Tode. 'O zaman bu şu anlama...''
''Aynen! Hepimizin denek olduğu anlamına geliyor. Biz hepimiz deneğiz!'' 











2 yorum:

  1. Deney ilginç, belgeselini izlemiştim uzun zaman önce. Yazını okumadan önce, kitabı okumalı mı kararsızdım. Hala kararsızım. Hoş güzel de sanki deneyi bildikten sonra romanı insana bir şey katmayacak gibi? Öyle mi?

    YanıtlaSil
  2. romandan ne beklediğinize göre değişir tabi, sonuçta deney birebir alınmamış kurgulanmış ama belgeseli izlemiş olsaydım kitabı beğenmezdim sanırım. Kurgu, anlatım yavan gelirdi. Dediğim gibi romandan çok deney ilgimi çekti. Ama yine de size kalmış:)

    YanıtlaSil