23 Mayıs 2013 Perşembe

'bat dünya bat'


Sonda söylenecek lafı başta söyleyenlerden, eşeğe tersten binenlerden görüldüğü üzere gündüzuyuyupgeceoturangillerdenim. Her işim ters olsaydı bunda bir düzen olurdu ya o düzeni de tutturamayanlardanım. Oblomov'um derim ama Oblomovluk Oblomov'u bitirememektir kendimle çelişirim. En sevdiğim kitaplardandır 'Karamazov Kardeşler' ama söylemeye utansam da hala 'Suç ve Ceza'yı okumadım. Ecinnilerden Budala'ya Beyaz Geceler'den Öteki Ben'e uzanan Dostoyevski maceramda 'Suç ve Ceza'yı atladım. Alacağım hazzı ertelemek mi dersiniz, yüzleşmeye korkmak mı dersiniz bilmiyorum elbette zamanı gelecek, yarım bıraktığım Faust, Yeraltından Notlar ve nicesi 'İşte şimdi hazırsın bizimle buluşmaya' diyecek. Eminim sitem edecekler 'sen ki en değersiz kitapları bile yarım bırakmayan sen ki eline geçeni okuyan açgözlü okur bizi niye bıraktın?' diyecekler. Ben de 'çocuktum' diyeceğim.

Evet gerçekten de 'büyüyünce okuyacağım.' diye yarım bıraktığım kitaplarım oldu. Çoğu zaman 'beni aşan' kitapları okusam da yer yer haddimi bildim. Bazen de yarım bırakmak zorunda kaldığım kitaplar oldu. Misafirliğe gittiğin bir evde okunacak bir kitap değildir 'Çanlar Kimin İçin Çalıyor.' Ama eğer evde bulduğun tek kitap oysa ve sıkıcı bir ev oturmasında yalnız kaldıysan çok fazla seçenek yoktur. Ya mutfağa gidip annenle akrabaların başka akrabalar üzerine yaptığı ama lütfen asla dedikodu olmayan konuşmaları dinleyecek ya da yarım kalacağını bildiğin bir kitaba başlayacaksın. Evden ayrılırken de iki seçeneğin vardır aslında ya kitabı ödünç alacak ya da terk edeceksin neden bilmiyorum terk etmiştim. (Bu kitabın hikayesi çok daha ilginçtir ve başka bir yazının konusudur aslında. Misafirlikte okuduğum ve ayrılmak zorunda kaldığım kitabın aslında babama ait olması gibi ironik bir gerçeği sonradan öğrenmem ama kitaba hala kavuşamamış olmam gibi.)

Bu şekilde yarıda bıraktığım başka kitaplar da oldu. Ama en acısı kütüphanede tek bir kopyası olduğu için ben bitirmeden elimden alınan 'Tutunamayanlar'dı. Kitap 'Amaan ben de gider kendime alırım.' diyemeyeceğim kadar pahalıydı ve ben de aklı sıra okul kütüphanesine trip atıp o kitabı tekrar istemeyecek kadar gururluydum. Ayrıca aklımca sinsi bir plan yapıp madem ben okuyamadım başkaları da okuyamasın diyerek kitabı sürekli istek listesinde tutmayı da başaramamıştım. Şansımı bir kez daha deneyip bu sefer de 'Tehlikeli Oyunlar'ı aldım kütüphaneden. 15 gün içinde okurum zaten dedim ama olmadı. Onunla da başıma aynı şey geldi. Tıpış tıpış kitabı teslim ettim. Ben artık Tutunamayanlar'a tutunamayan Tehlikeli Oyunlar'a dahil olamayandım. Ama gel gelelim ters bir insan olduğum için Oğuz Atay'ı bu kitaplarıyla değil de 'Bir Bilim Adamının Romanı' ile tanımıştım. Ardından da Korkuyu Beklerken'i okumuş Oğuz Atay hayranı olmuştum. Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar'ı tadımlık okumalarım ise merakımı törpülemişti.

Artık tamamlamanın vakti gelmişti. Nisandan beri elimde olan kitap arasına sıkıştırdığım yüzlerce post-itle bugün itibari ile bitti. Kitabı bitirdikten sonra ön sözü okurken hızımı alamayıp kitabı tekrar okumaya başladığımı fark ettim. Bu etkiden kurtulmak için ya hemen başka bir kitaba geçmeli ya da yazmalıydım.
Ama ne yazacaktım? Oğuz Atay ismini duymayan insanlar gibi Olric'li alıntılar mı yazacaktım ya da 'Ben de o ansiklopediye eklenmeliyim ben de Selim Işık'ım ben de Süleyman Kargı'yımlı cümleler kurup tüm tutunamayanların kemiklerini mi sızlatacaktım? Yoksa işin ehli amcalar teyzeler gibi dönemin Türkiyesi'nin nasıl yansıtıldığını mı anlatacaktım, ne haddime! Otopsi yapmak bana düşmez düşmesin de, ama Turgut musun Selim mi? tartışmalarına da girmeyelim mümkünse. Sevdiğimiz diziden karakter mi seçiyoruz canım. (Bilenler bilir bu canım tanıdık bir canım'dır.) Sadece yazmak istediğimi yazacaktım.

Sanırım öyle de oldu. Yazdıkça duruldum. Belki uyurum.


(Yine hiç okunmayacak bir saatte yazdım ya kendimi tebrik ediyorum. Hala yatmayanları öpüyor, erken kalkanların da güne bu yazıyı okuyarak başlamalarını tavsiye etmiyorum ki yazıyı baştan sona okuduğunuzu düşünürsek artık çok geç.

Madem konu Tutunamayanlar'dı niye alakasız bir yerden girdin konuya diye merak eden olur diye bir not eklemeyi de görev bildim. Bu kişi ya benimle tanışmıyor ya da ilk defa yazdığım bir şeyi okuyor. Ona bu yazının şu saatte yazabileceğim en konu bütünlüklü yazı olduğunu belirtirim.

Bir de, evet başlık bulma konusunda biraz kıtım ya da tembelim ya da her neyse, Turgut Özben'e saygılar.)











2 yorum:

  1. Canım yazarım, öyle konulara parmak basmışsın ki kendimi görmemek bir nevi kendime ihanet olurdu. Bu yazıdan dolayı seni tebrik ederim. Yazmasan uyuyamazdın bu gerçek lakin yazdıkça da bitmiyormuş Selim bize gösterdi. Senin de dediğin gibi bizim haddimize değil yine de insanoğlu düşüncelerini kendine saklayamıyor işte. Bende diyorum ki hayat bize öğretilmedi, bir Selim olduk çıktık işte...

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim, bu saatte yazdım okunmaz diyordum ki okunmakla kalmayıp tam da anlaşılmışım. Selim Işık'a sırf bu duygu yeterdi belki de.

    YanıtlaSil