6 Ocak 2011 Perşembe

dön dön dünya dön...


penceredeyim ve sokağımıza gelen dönmedolapçı amcanın sesini duyuyorum. Bir tur binene bir tur bedava diyor. Anneme ayaküstü yalvarıyorum, hemen dönme sözü veriyorum ve pencerenin kenarındaki bozukluklardan aşırıyorum. Bu arada dönme dolap dediysem 4 koltuğu olan demir çubuğa tutturulmuş, düştü düşecek bir seyyar dönmedolap, lunaparklardaki gibi şu rengarenk kocaman olanlarından değil.
Bir turla başım dönüyor. İkinciyi istiyorum ama yine de. Zincir kopacak da düşecekmişim gibi hissediyorum. Durmamız gerektiği zaman amca bir anda ters döndürüyor oturakları ve öyle yavaşlıyoruz. Evet bir anda ters döndürüyor. Ne heyecan ama sanki o durma anı dönmekten daha güzel.

Nerden de hatırladım o günü bilmiyorum. Belki de tepetaklak olduğum şu günlerde yavaşlamamın nedeni budur diyorum. Bir tur daha gitmem için ya bir bozukluk daha bırakmalıyım amcanın avucuna ya da bir hafta daha yolunu gözlemeliyim dönmedolabın. Ve ben hayatın döngüsüne yeniden girebilmek için ters dönüyorum şu an. Fakat durmuyor, durmuyor...Amca bu kez hızlıca ters yöne döndürüyor. Belli onun da canı sıkılıyor.

Annem pencereden bağırıyor adımı. Arkadaşlarım inmemi bekliyor. Fazlası midemi bulandırır inmek istiyorum. Kafamı kaldırıyorum dönme dolabın başında kimse yok, dönme dolap da yok.


Nerdeyim ben?

(bu arada fotoğrafı gugıldan arakladım. telifinden affola)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder