18 Mayıs 2012 Cuma

bu saatte yazılan bu saatte okunmalı

Kavramlar ve onlara yüklediğimiz anlamlar...
Nasıl da sıkıcı nasıl da yanıltıcı.
Bir durumu adlandırmak bir duyguyu tanımlamak nasıl bu kadar kolay olabiliyor?
Nasıl diyebiliyoruz 'Ben aşık oldum' ve nasıl diyebiliyoruz; 'Senden nefret ediyorum.' Benden Sen'e senden O'ya dönüşen cümleler nasıl da atlıyor kavramdan kavrama. Nasıl da tecavüz ediyor her birine. Bir bakmışsınız aşk, şiddette karşılık buluyor; emek, yalanla örtüşüyor; nefret, ikiyüzlülükle yıkanıyor; kıskançlık, dostluğa benzeşiyor. Hangisinin nerede bittiğini ve diğerinin ne zaman başladığını kestiremiyoruz. Kalbiniz mi sıkışıyor yoksa sadece kafanız mı karışık? Belki de başlayan ve biten bir şeyler yoktur. Zamanın çizgiselliğinde ve kavramların boşluğunda sıkışıp kalmışızdır.

Cesaretle korkaklığın kesiştiği bir yerde dünyaya ahkam kesiyorum. Öcülerden korkuyorum ama onların hikayelerini dinlemekten de geri kalmıyorum. Kötülüğün içimizde olduğunu, gölgesizliğin ne denli bir yalnızlık olduğunu da biliyorum ama bunu bilirken de kötülük ve yalnızlık kavramlarına kocaman bir kazık atıyorum.

Bir de şu saatte ne yazdığımı çok da iyi bilmiyorum. Gerçekleri dinleyip masallar mı anlatıyorum yoksa masallarda yaşayanlara gerçekleri mi sunuyorum? İnsan iki nedenle yazar dedi son derste Mario Levi; birisi acı diğeri ise öfke. Ben ne yazdığımı pek bilmesem de neden yazdığımı biliyorum. Ya da en azından bildiğimi sanıyorum ki bu da 'bilgi' kavramının bize attığı kazıktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder