20 Aralık 2011 Salı

yaşayayazmak

Bu aralar bir şiir bir öykü arıyorum. Beni anlatsın diyorum. Yazar beni bilmesin tanımasın hem nereden tanıyacak beni? Ama yine de beni anlatsın. Ne o aptal aşıkları ne süper kahramanları ne de varoluş bunalımları çeken modern edebiyatın vazgeçilmez karakterlerini... Beni anlatsın.
Sonra anlatılmaya değecek neyim var ki diyorum. Yıllar önce okuduğum genç kız romanlarından biri geliyor aklıma 'Lise Defteri' miydi. Galiba. Kız tüm günlük boyunca aynı şeylerden bahsediyordu. O kadar sıkılmıştım ki onun yaşamından, bir insan böyle bir şeyi neden yazar ki demiştim. Oysa 'Mavi Saçlı Kız' öyle miydi? Böyle burun kıvırıyor ama ben de o zamanlar harıl harıl günlük yazıyordum. Tüm bunalımlarımı kendime bile üstü kapalı anlatıyordum. Geriye dönüp baktığımda o kız gibi hep aynı şeylerden bahsettiğimi görüyordum. Hep aynı.
Sıkılıyorum. Bundan sonra yazmayacağım diyorum. Ama ne yazdıklarımı atabiliyorum ne de kalemi elimden atıyorum.
Yazmak için yaşamıyorum. Yaşamak için de yazmıyorum. Yazılmak için yaşamak isterdim her insan gibi ama yazıldığım için mi yaşıyorum?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder