18 Kasım 2011 Cuma

Peruk Gibi Hüzünlü

Boşluğu nasıl tanımlarsınız? Yokluğu nasıl anlatırsınız? Bir anınızı anlatmak zor değil peki ya 'kayıp' bir an'ı anlatmak?
Belki bir saniyelik belki bir gök bakımlık belki üç adamlık belki de sonsuzluk kadar uzayan bir öğle sonrası kadar...
Hep deriz ya hayat bir film olsa...hayatımız bir film olsa; günde 24 saat, saatte 60 dakika, dakikada 60 saniye ve saniyede 24 kare. hayat bir film olsa...Zaman birimini ister 'kare' alın ister 'dakika' isterseniz 'kelime'. Ama ne olursa olsun bir parçanın eksik olduğunu göreceksiniz. Uçup gitmiş bir zamanın
Belki bir saniyelik belki bir gök bakımlık belki üç adamlık belki de sonsuzluk kadar uzayan bir öğle sonrası kadar...

Hayat boyu sürecek bu filmin bir saniyesinden bir kare eksilmiş ya da hafızanızdan bir an siz ne derseniz deyin ne bu eksilenin zamanını bulabilecek ne de ne olduğunu anlayabileceğiz. İşte Yalçın Tosun kayıp 'an'ları, kayıp 'anı'ları anlatıyor 'Peruk Gibi Hüzünlü'de. Biz de o anlarla birlikte kayboluyoruz. Biz de kahramanlarla birlikte arıyoruz. Belki onlara yardımcı olmak amacımız belki de kendimize; kendi kırgınlıklarımıza, kendi dostlarımıza, kendi acılarımıza, kendi unutuşlarımıza...

Muzaffer ve Muz' la başlıyor o anın koparılıp alınışı bir muzun fırlatılışıyla gözyaşı tetiğe geçiyor, sırlar paylaşılıyor ve anılar dudakla yanağı ayıran o sınır noktasında kayboluyor.
Bir Altın Günü'nde cümleler saçılır çay bardağıyla dağılır. Unutulan bir yüz unutulan bir anı aranır oysa o an hep eli burnunda bir kız çocuğundadır. 'Bir şeyler yanlış gibi geliyordu ama neydi hiç anlamıyordum.' 
Masumiyet kaybolan mıydı? 'Çok sevdiği bir şeyi kaybetmiş ya da hiç bulamamış insanlar gibi görünüyordu.'
Tuhaf Adam'da 'İlk gördüğüm andan beri onda bir şeyler bana tuhaf geliyordu ama ne olduğunu tam çıkaramıyordum.'
Yakup'un Bulduğu bir şey yoktu Yakup da diğerleri gibi arıyordu. 'yaşamındaki bir andan ya da herhangi bir anıdan' bir şey arıyordu ama 'Ah, bir hatırlayıverseydi.'
Onat'ın Odası'nda 'Bir şey olmuştu ve bundan sonra sanki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.'
Bir Bavul için Noktürn 'de 'Sanki o Haziran hiç yaşanmamış.'
Madam Marini'nin Tamamlanmış Bir Resmi tamamlanmamış resimleri gibi acemi değildi ve tamamlanmamış resimler sanki hiç olmamıştı. 'Sanki az önce burada bir sürü insan yoktu, hatta hiç olmamıştı.'
Muhayyel'in Aradığı bir an Ferda'nın unuttuğu bir yüz o 'ayı'nın unuttuğu ise bir sarı çantaydı. Bir Gök Bakımlık zamanda hatırlanan.
Üç Kadınlı Şehir, Üç Adamlık Zaman'la anlaşmalıydı. Güneye kaçılabilirdi böylece ya da çerçeveleri ters çevirip anılardan kaçılırdı sadece.

'Bir kitap okudum hayatım değişti' diyemem hiç demedim. 'İşte o gün ben değiştim' diyemem. Çünkü biliyorum o 'anlar' kayıp ve onları arıyorum. Durup dururken yolumu değiştirdiğimde, tam bir şeyler diyecekken sustuğumda, cesaret edemediğim her anda Hantal Köpek gibi suçladığım birileri var biliyorum. Ama ne 'ne zaman' sorununa cevap verebilirim ne de 'ne olduğuna'. Yakup gibi bulur Muhayyel gibi arar Ferda gibi unuturum.

Köfte yerken yarım bırakırsam 'sonsuzluk kadar uzayan o öğle sonrasında hiç kıpırdamadan öylece durduk.' diyen çocuğu belki hatırlarım. Belki de sırf bu yüzden köfte yemem ya da yarım bırakmam ya da sadece Bazı Köfteler'i yemem. Ya da hepsini unuturum.

''Gece sona ermeden, peruk takan birini öpmezsem yaram büyür''









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder