7 Kasım 2011 Pazartesi

Tehlikeli İlişkiler


Aşk, entrika, tutku... Bunlar üzerine bir kitap okumayalı ne kadar da olmuş! Bir zamanlar nasıl çılgın gibi Stephen King, Dean R. Kontz, Agatha Christie vb okuduysam bir dönem de entrikaya boğulduğum bir gerçektir. Genç Werther'in Acıları, Dostoyevski'nin adamı çıldırtan aptal-masum aşıkları, 18. yüzyılın heyecan arayışındaki Fransız dul kadınları, manastır, ordu, soylu, fakir ekseninde dönen aldatma hikayeleri, harem entrikaları ve tabi bizim Aşkı Memnu'larımızı da unutmamak gerekir. 'Namus' kelimesinin yapaylaştırılması ya da yüceltilmesi ama zamandan zamana ülkeden ülkeye pek de değişmeyen algısı... 'Kötü kadın' 'Fettan Kadın'ın güçlü olması ama yine de erkeğin daha güçlü olması. 'Kötü Kadın' 'Namussuz Kadın'ın ise güçsüz olması ama her daim suçlu olması, aşık olması...

Kötü erkek yoktur çapkın erkek vardır. Namussuz erkek yoktur kadının namusuna dil getirtmemeyi isteyen veya kendi ününü buna yeğ tutan erkek vardır.
Kimi suçlayabiliriz ki? Anna Karanina'yı mı suçlamalıyız yoksa çocuklarının öğretmenine abayı yakan Stendhal karakterini mi? Peki Markiz Merteuil hakkında ne diyebiliriz?

Açıkçası ismine bakınca kitabı okumak istemedim. Bildiğimiz şeyler işte aldatma ıvır zıvır dedim ama çevirmenin Nurullah Ataç olduğunu görünce okumaya karar verdim. Ve bu mektuplardan oluşan romanı okurken adeta, Aşkı Memnu izlerken 'dur kızım yapma' diyerek kendini tanrı zanneden ev hanımı teyzelere döndüğümü fark ettim. Okur nasıl da her şeyi bilirken karakterler nasıl bu kadar kör olabiliyor? Bazen romanlarda okura verilen bu yetkiyi sevmiyor, yazar okuru şaşırttıkça oh olsun diyorum. Bunda da öyle oldu hiç şaşırmam, bildiğimiz şeyler dediğim anda şaşırdım.

Kitap gelişigüzel bir entrika 'pulpfiction' gibi gözükse de gözüme karakterleri inceledikçe pek de öyle olmadığı kanısına vardım. Ayrıca kitap 'yüce aşk'ı yüceltmediği için de bir o kadar sevdim. Yüce aşkı yüceltmiyordu belki ama didaktiklikten de geri kalmıyordu. Kocanı aldatırsan adın çıkar, anneni dinlemezsen namusunu koruyamazsın, kızını dövmeyen dizini döver, o güzellik gelip geçici misali.

Romanı tanrısıymış gibi ele geçiren Markiz Merteuil hakkında sayfalarca yazılabilecek gerçek bir karakter, Vikont de Valmont ise karakteristik özellikleri olmasına rağmen Markiz Merteuil'a yetişemeyecek ve bir 'tip' olarak kalacak diğerleri gibi. Anne tipi, aşık tipi, genç kız tipi ve bir de savaşı anımsatan uzaktaki yüzbaşı, arada sırada çıkan dini anımsatan papaz. Sosyete yaşamı, davetler, tiyatro galaları...iyilik, erdem, namus, kadın, erkek...

''iyilik etmenin verdiği zevke şaştım; erdemlidir diye bildiğimiz insanlarınki, dedikleri kadar büyük bir üstünlük değil mi yoksa'' (sf:63)

''Aşıkların yanıp yakınmaları ancak tiyatroda dinlenilebilir, o da çalgısı olursa.'' (sf140)

''Söyleyin Vikont ikimizden hangimiz ötekini aldatmak işini üzerine alacak? Öyküyü bilirsiniz: Hani iki düzenbaz varmış, kumara oturmuşlar, birbirlerinin ne mal olduğunu anlayınca, 'Yo,' demişler,'İkimiz de bir şey beceremeyiz; iyisi mi, kağıtların parasını yarı yarıya verelim de bırakalım oyunu!'' Bunu deyip kalkmışlar masadan.'' (sf:344)

'Biz kadınların bayıldığımız iki şey vardır: Kendimizi Savunmak onuru bir, yenilmenin verdiği zevk iki...'' (sf:44)




1 yorum:

  1. Bence çok doğru,şu son sözün:( Kendimizi savunuyoruz iyi güzel ama bu erkekler ne yapıp edip zeytinyağı gibi üstte çıkıyorlar...

    YanıtlaSil