18 Şubat 2012 Cumartesi

Anlatacaklarım uzun.

Ama hep böyle değil mi zaten? Ben hep çok konuşmaz mıyım? Ya da çok uzun yazmıyor muyum? Hatta siz de bu yüzden çoğu zaman yazıyı okumuyorsunuz ya hani.' Ay uzundu bakmadım' demiyor musunuz? 'Sadece başını okudum canım çok güzel'ciler var bir de neyse efendim siz doğru yoldasınız. yani başı sonu bir okuma zaten zaman kaybı. Ben burada yazıp yazıp kafamı boşaltıp rahatlıyorum sen neden okuyup dertsiz başına dert alacaksın ki? Hiç.
Giriş kısmını yaptıktan sonra gelişmeye geçiyorum. Anlatacaklarım uzun dedim ya uzun ama her zamanki gibi bölük börçük. Ne bir cinayete tanık oldum ne de aşk meşk olayları var yani sizin beklediğiniz türden bir entrika yok. Bu nedenle sabredip de buraya kadar okuduysan burada bırak. Böyle cümleler söyleyip tak diye bitireceğim. Eeee ne oldu diyeceksin? Ne anlattın şimdi. cevabım : Hiç.
Hiç için uzun uzun konuşmak, düşünmek... Anlatmak anlaşılmak ve anlayış...
Bu haftayı bomboş yatarak geçirebilirdim. Ya da projeme çalışabilirdim çoğu insan gibi. Oysa ben ikisini de yapmadım. Kayıtdışı olup taksim üzerine düşünmeler, harekete geçmeler...Gönüllü olup !fistanbul için bilet kesmeler vs derken kendimi sabahın köründe kalkıp gün boyu o yaka senin bu yaka benim koşturur buldum. Bir sürü insanla tanışmak çoğunu çok sevmek, farklı yerlere gitmek, farklı deneyimler edinmek ve yeni birçok şey öğrenmek... derken işin bir de 'her çeşit insanla muhatap olma' kısmı varmış. Açıkçası bazen zorlasa da ben şimdilik işin bu kısmını da sevdim.
İşte bu noktada açıklama kısmına geçmek yerine sonuç kısmına geçiyorum. Tam olarak ne yaptın, neler yaptın niye sevdin vs gibi soruları yanıtsız bırakıyorum. Daha başka bir deyişle başka bir zamana ve başka bir yazıya bırakıyorum.

Not: Küçük bir olayı abuk sabuk yerlere bağlayıp portakaldan yaşam felsefesi çıkarıp püresini de değerlendiririm. Kulağımı tersten göstermeyi severim ama kulağımı göstermeyi sevmem. velhasılıkelam ben size bunları başka bir zaman anlatırım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder