15 Mart 2010 Pazartesi

dur durak bilmeden

şu an dilini hiç bilmediğim bir ülkede bir trende otururken çok başka şeyler yazmak isterdim. Tren camından bakarken gördüklerimi anlatırdım mesela ama kesinlikle 'mimari(!)' özellikleri değil. Onları duyduğum abuk sabuk seslerle bütünleştirir zaten yabancı olan ülkeyi daha da karmaşıklaştırır ve böylece kendime yakınlaştırırdım. layasert, gebunseduh, kırtdesa, şahow, kortyuşi, potakiya, poy, lami... konuşmaları kendimce kelimelere böler onları da böylece yazardım işte.Anlıyormuşum gibi gülümserdim mesela annesine bir şeyler anlatmakta olan çocuğa ya da dedikodu yapan kızları dinlemeye çalışırdım onlar da bunu farkeder alçaltırlardı seslerini ve ben gülerdim. telefonla konuşuyormuş gibi yapıp onları onlara anlatırdım yüksek sesle;
karşımdaki kadın yıpranmış ojelerini çıkarmamış anlaşılan 3 gün önce buluştuğu adam onu bir daha aramamış!
yanımdaki genç bölgeye yabancı, kıpırdanıp duruyor sürekli çevreye bakıyor nerede ineceğini bilmiyor gibi, keşke bana sorsa!
yaşlı bir teyze ilginç çantasıyla oturuyor ve çantasından sürekli bir şeyler çıkarıyor, ilaç, kitap, gözlük, mendil, krem kutusu... bu o kadar uzun sürüyor ki yaşadığı 80 küsur yılı o çantadan çıkaracak sanıyorum
...
İneceğim belli bir durak olmayacak. Gözüme bir kişi kestireceğim, örneğin 3 sıra önümde oturan kırmızı kafa! kafasının şeklinden ve saçlarının boyutundan onun 15 yaşında bir kız olduğunu düşüneceğim. Onun indiği durakta ineceğim ve asla önüne geçmeye çalışmayacağım için yüzünü görmeyeceğim.
Sonra bir kitapçı bulacağım. Hiç üşenmeden rafların arasında dolanıp kitapların arkalarını okuyor taklidi yapacağım. Kapağını sevdiğim bir tanesini alacağım ve 2. yolculuğumda okumak(!) üzere hevesle çantama koyacağım.
...
Turistleri göreceğim, her şeyin fotoğrafını çeken ve böylece tüm gezi anını anlamsızlaştıran, onlara acıyacağım. Sonra orda yaşayan insanları farkedeceğim, 'bu salaklar ne anlıyor da buraya geliyorlar' diye düşündüklerine emin olduğum o bezgin insanları. Ne turist ne de yerli olacağım orada. ne yolcu ne de hancı.
...
Uzun lafın kısası
'saat 3, çizim yapmam gerek ve ne çizeceğim bile beli değil.' bırak bilmediğim şehirde gezmeyi, yaşadığım şehri bile bilmiyorum ve evet şu an gerçekten burda olmak istemiyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder