21 Mart 2010 Pazar

yurtluk

Evi ev yapan içindeki yemek kokusudur efendim. Yurdu yurt yapan da tam takır kuru bakır dolaptır. Ayrıca bu dolap dolu da olsa çalışmadığı için 'yurt' kavramını daha da pekiştirir. Bu koşullarda haftasonu eve gitmek ve tıka basa yemek dünyanın en büyük mutluluğudur. Ve bu mutluluk annenin yanına alman için hazırladığı yiyeceklerle kısa süre için de olsa da yurtta da devam eder.
Yolculuk için hazırlanan pasta böreklere 'yolluk' deriz, ilkokulda annenin ve öğretmenin işbirliği yaparak zorunlu kıldığı küçük kaplardaki öğle yemeğimize 'beslenme' deriz ya yurda getirdiğim şeylere de 'yurtluk' diyorum o halde.
Minik kavanozlardaki reçel, fındık ezmesi ve nutelladan oluşan yurtluğumu evde unuttum dersem mutsuzluğumu sanırım anlarsınız. Neyse ki teyzemin son dakkada yaptığı kek ve açmalar yanımda. Onlara sevgiyle bakıyorum, yemeye kıyamıyorum ama biliyorum ki onlar bitecek ve ben kantinin o tatsız, kaşarsız tostuna kalacağım. (kaşarsız demem mübalağa değildir, tostun içine cidden bazen kaşar koymayı unutuyorlar, biz kızarmış ekmek diyelim)
Bu arada bu kadar çok yemekten bahsetmişken insanlar zayıfladığımı iddia ediyorlar, aaa ne güzel diyorlar, iyi ya işte yurt yaramış diyorlar, onlara 'bakın 1 aydır hastayım bünyem zayıfladı' diyorum. hala ısrarla olsun olsun diyorlar. Burdan anladım ki kilom vahim insanlar da manyak! hazır yurtluklarımın bir kısmı yanımdayken 'yaşasın yemek yemek!'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder